Beden Zihin ve Ruh

Beden

Beden gözle görülür maddesel yapı dışında ortalama %70 sudan oluşur. Esasında her konuda mükemmel çalışan, kendi sistemleri içinde son derece uyumlu ve girifttik bir yapıya sahip olan vücut, tamamen bağımsız çalışmaz. Görevlerini yerine getirirken dış etkenler ile geribildirim sistemlerine sahiptir. Örneğin hava soğuduğunda, kıyafetlerimiz yeterince vücut ısısını stabil tutmazsa, cildimiz ürperir. Bu da cilt üstündeki ince kılların harekete geçerek ‘tüylerin diken diken’ olmasını sağlar. Bu şekilde cildin üst tabakasında kıllar irkilip gevşedikçe hareketle ısınma hedeflenir.

Tüm canlıların temel taşı hücredir. Hepsinin yapısı ve stratejisi aynıdır. Hayatta kalmak ve soyunu devam ettirmek. Bunun için havaya, suya ve besinlere ihtiyaç duyar. Beden, ruhun dış dünyayla kurduğu bir bağdır ve bunu zihin aracılığı ile gerçekleştirir.

Zihin

Zihinde tüm hayatta kalma programları kayıtlıdır. Bir başka deyimle, beden,  çevresindeki ve gözle görülemeyen elektromanyetik alanı ile bağlantılıdır. Yaşadığımız her şey bu alanda kayıtlıdır. Bu elektromanyetik alanı zihin olarak tarif edebiliriz.

Zihin beyin değildir. Zihin, kişinin elektromanyetik alanında tutulan ışık fotonlarıdır. Fotonlar beden ve beyin tarafından deşifre edilir. Beyin ise kafatasının içindeki gri maddedir. Bilgisayarın merkezi işlem ünitesi (CPU)  ile aynı görevi yapar.

Zihnin dört katmanı vardır. Bilinçdışı, Bilinçaltı, bilinç, süper bilinç (yüksek ben). İnsanlık ailesinin ortak kullanım alanı kolektif bilinçdışı ve süper bilinçtir. Bilinçaltı ve bilinç bireyseldir.

Bilincin ve bilinçaltının uzmanlık alanları/ yaşam deneyimlerini kaydetme yöntemleri farklıdır.

Bilinç Bilinçaltı

 

Özgür iradeli

Amaç belirler

Sonuç değerlendirir

Soyut düşünür

 

Otomatik çalışır

(alışkanlıkları tekrar eder)

Bedenin düzenini sağlar

(Motor fonksiyonlarını, kalp atışlarını, sindirimi, vs.)

Somut düşünür (5 yaşındaki çocuk gibi)

 

Zaman sınırlıdır

Geçmiş ve gelecek

Zamandan bağımsızdır

Şimdiki zaman ( en eski anıların duyguları bile, ilk programın şimdisine göre çalışır)

Sınırlı işleme kapasitesi

Kısa süreli bellek (20 saniye)

5-9 veriyi aynı anda değerlendirebilir.

Saniyede 2000 bit bilgi alır ama sadece 40 bit değerlendirebilir

Geniş işleme kapasitesi

Uzun süreli hafıza (geçmiş deneyimler, tutumlar, değerler, inançlar)

Binlerce veriyi aynı anda değerlendirebilir.

Saniyede 4 milyar bit bilgiyi alır ve depolar

 

 

Zihin sürekli bilgi ile beslenir ve kayıtlar yapar. Bu alanda deneyimler, kararlar, inançlar, düşünceler ve planlar enerjik olarak kaydedilir. Örneğin alınan kararlar, daha önceki deneyimler doğrultusunda değerlendirilir ve eyleme geçilir.

Asıl olan hayatta kalmak ise, hayati programlar otomatik olarak çalışmaktadır. Bedenin besin ihtiyacı varken ruhun ihtiyaçları geri plana atılır. Örneğin, karnı aç olan kişinin önceliği yemektir,  oturup güneşin batışının keyfini çıkartarak seyredemez. Bedenin ihtiyaçları karşılandığı zaman ondan sonra ruhun ihtiyaçları devreye girer. Bu durum ABD’li psikolog Abraham Maslow tarafından 1943 yılında ihtiyaçlar hiyerarşisi olarak tanımlanmıştır.

“ Maslow teorisi, insanların belirli kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşılamalarıyla, kendi içlerinde bir hiyerarşi oluşturan daha ‘üst ihtiyaçlar’ı tatmin etme arayışına girdiklerini ve bireyin kişilik gelişiminin, o an için baskın olan ihtiyaç kategorisinin niteliği tarafından belirlendiğini söz konusu etmektedir. Maslow’un kişilik kategorileri kendi aralarında bir dizilim oluştururlar ve her ihtiyaç kategorisine bir kişilik gelişme düzeyi karşılık gelir. Birey, bir kategorideki ihtiyaçları tam olarak gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine, dolayısıyla kişilik gelişme düzeyine geçemez.

Maslow, gereksinimleri şu şekilde kategorize etmektedir.

  1. Fizyolojik gereksinimler (nefes, besin, su, cinsellik, uyku, denge, boşaltım)
  2. Güvenlik gereksinimi (vücut, iş, kaynak, etik, aile, sağlık, mülkiyet güvenliği)
  3. Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, cinsel yakınlık)
  4. Saygınlık gereksinimi (kendine saygı, güven, başarı, diğerlerinin saygısı, başkalarına saygı)
  5. Kendini gerçekleştirme gereksinimi (erdem, yaratıcılık, doğallık, problem çözme, önyargısız olma, gerçeklerin kabulü)

Maslow’a göre birey için o an baskın olan gereksinimler hangi kategoriye ait gereksinimler ise, diğer deyişle günlük etkinlikleri ağırlıklı olarak hangi gereksinimleri doyurmaya yöneliyorsa, kişilik gelişmişlik düzeyi de onun istencinden ya da seçiminden bağımsız olarak bu gereksinim kategorisine karşılık gelen düzeyde bulunacaktır.

Belirli bir kategorideki gereksinimler tam olarak karşılanmadan kişi bir üst düzeydeki kategorinin gereksinimlerini algılamaz, böyle gereksinimleri yoktur. Örnek olarak günlük olarak karnını doyurabilen fakat güvenlik içinde bulunmayan, kendini sürekli olarak olası bir tehdit altında algılayan bir insanın, dünya görüşünü geliştirmek için kitap okumak gibi bir gereksinimi yoktur.’’

(http://tr.wikipedia.org/wiki/Maslow teorisi)

Ruh

Ruh, tezahürün saf enerji halidir. Esastır ve özdür. Ruhun temel amacı saf sevgiye ulaşmaktır.  Dünyanın neresine gidilirse gidilsin insanların hepsinin esas hedefi tekamülü gereğince sevgiye ulaşmaktır. Müslümanın, Hristiyan’ın, Yahudi’nin, Hindu’nun ve hatta ateistlerin bile yaptığı ibadet şekli farklıda olsa hepsinin amacı büyük sevgi kaynağına ulaşmaya çalışmaktır.

 

Sevgi ihtiyacı ilk yıllarda fiziksel olarak doğumla ayrıldığı anne tarafından karşılanır. Baba ve yakın çevre tarafından da desteklenir. Bu arada farklı enerji boyutu olan korkuyu da öğrenmeye başlar. Ancak insanın öğrenebildiği etrafındaki kişilerin duygularını göstermesine bağlı olarak değişir. Eğer anne baba bu konuda deneyimli ise ve yeterli sevgiyi bulup ruhsal olarak doyumlu bir çocuk olabilirken, deneyimsizlerse sevgi açlığı çekecektir. Bu şekilde ruh yeterince beslenemediği için gelişemeyecek ve sonraki yıllarda bu konuda büyük zorluklar çekecektir. Ruhun sevgiye yaklaşmaktan başka ‘deneyim görevleri’ varsa, çekim yasası doğrultusunda kendine seçtiği ve tekamülündeki ödevleri yerine getirmek için bu gereksinimi yerine getirmek için hizmet eden insanlar ve olaylar ile karşılaşacaktır.

Uzakdoğu felsefelerine göre her şey zıttı ile var olabilir. Örneğin, sevgiyi deneyimlemek için, sevgisizliğinde ne olduğunu ve nasıl hissettirdiğini öğrenmek gerekmektedir.

Zihnin bilinçaltı referans gösterir. Örneğin, insan hastalandığında etrafındaki kişilerin ilgisini üzerine çektiğini fark eden sevgisiz büyüyen bir çocuk sonraki yıllarda ilgi ve sevgi açlığı hissettiğinde kendini hastalandırabilmekte ve etrafındaki kişilerin ona ilgi ve sevgisini göstermesini bekleyebilir. Karşılaşılan  durumlar karşısında zihin önce tanıdık olup olmadığına ve benzer kayıt var mı diye bakar. Yoksa bilinçaltına müracaat eder.  Bilinçaltı da bu konudaki oluşmuş kaydı zihne sunar.

Ruhun esas hedefinin sevgi olduğu düşünüldüğünde, başarılı olduğunda pohpohlanan ve sevilen çocuk hayatı boyunca başarı odaklı olarak çalışacak ve başarılarını ön plana çıkartarak çevresindeki insanlardan ilgi sevgi almaya çalışacaktır. Başarısızlığa tahammül etmeyecektir. Yetersiz beslenme bedenin işlevlerini etkilediği gibi ruhunda  yetersiz beslenmesi dengesini bozar ve hedefinden uzaklaştırır. Yediğimiz yiyeceklerin vücudumuz için tam olarak verimli olabilmesi iyi bir sindirimden geçmesi gerektiği gibi ruhunda duyguları sindirmesi gerekmektedir.

Ruh kendini ifade etmek için bedeni kullanır. Konuşma dili budur. Ruhun kendine görev edindiği ve hali hazırda mevcut olan duygular bedenin tüm sistemlerini etkiler. Bedenin her hücresi biri birinden biyofotonik bilgi alış verişi ve propiyoreseptif haberleşme yolları üzerinden haberdardır. Yapılan araştırmalar her duygu kalıbının farklı organları ve vücut sistemlerini etkilediğini göstermektedir. Örneğin bel kaslarında sürekli sorunu olan kişiler ağır sorumluluklar yüklendiğini düşünen kişilerdir. Kızgınlık ise karaciğer bağlantılı olabilir.  Aşkı, nefreti ve sevgisizliği insanlar kalplerinde taşırlar. Bu aşırı duygular kalp ritmini etkileyebilir. Kaygı ve stres duyulduğunda kalp ritmi arttığı gibi daha fazla kan pompalanır ve hipertansiyon riski oluşabilir. Derin üzüntülerin ve yas durumunun fiziksel evi akciğerlerdir. Böbrekler enerjetik olarak korkuları taşır. Enuresis ( yatak ıslatma) sorunu yaşayan çocuklarda doktorlar, akıl ederlerse çocuğun korku duygusunu sorgularlar.

Psiko Kinezyoloji uzmanı ve hocası olan Dr. Klinghardt,  organ-duygu bağlantılarını  topografik olarak haritalandırılmıştır ve hastalanan organın duygu ifadesinden yola çıkarak enerjetik anlamda şifalanmaya destek olabilecek çözümleme metodu ile bir çok hastaya yardımcı olabilmiştir.

Bugün konvansiyonel tıbbında kabul ettiği gibi hastalıkların temel sebebi bizim duygu ve düşüncelerdir. Tekamülü gereğince insan çalışmak istediği duyguyu ve buna bağlı eylemleri bilinç altından bilince kaydırırsa, konu artık işlenmiş olur ve insan görevini yerine getirmiştir. Artık bu duyguya ihtiyaç duymaz ve şifalana bilir. Konu kapanmıştır. Aksi taktirde konu daha şiddetli bir şekilde sinyal verebilir ve hastalık kötüleşebilir veya tüm bedeni kapsayabilir.  Acaba kanser oluşumunda bu gelişim bir rol oynamakta mıdır?

 

Özellikle çocukluk döneminde duyguların yeterince doyurulması ve anlamlandırılması çok önemlidir. Öğrenme döneminde duygular tanınmadan yaşanan birçok olaya verilen anlamlar yıllar boyunca bizimle beraber yaşmaktadır. Özellikle sevgi duygusunun yeterince alınamaması yıllar boyu bu duygu peşinde koşulmasına neden olmaktadır.

Unutulmaması gerekir ki, çocuk sevgiyi alma konusunda kendini geliştirmeye çalışırken mevcut durumu göre davranır. Alabileceği maksimum sevgiyi alabilmek için birçok yöntem dener ve sevgiyi aldığı en iyi yöntemi kodlayarak hayatı boyunca kullanır. Örneğin; çocukluğunda sevgi alamayan çocuk hastalandığında sevgiyi almışsa sevgi açlığı hissettiğinde yıllar boyu bu şekilde davranacaktır. Çıkış yolu bulamadığında kendini hastalandırıp ilgi ve sevgi bekleyecektir. Bazen de sevgi için toplumda etik olmayan şeyleri yapacak. Normalde yanında olmayacağı bir kişiye olmayacak birçok taviz verecektir. Bu tavizler sonucunda yeterli sevgiyi alamadığını düşündüğünde ise büyük travmalar yaşayacaktır. Belki, duygularına hitap eden bir kişinin kölesi olup ona bağımlı olacaktır. Kişi ona fiziksel şiddet uygulasa veya aşağılasa bile birkaç gram sevgi için onun yanından  ayrılamayacaktır.

Sevgisizliğe eşlik eden değersizlik duygusudur. Kendini değersiz  hisseden birisi kendini iyi şeylere layık göremez. Diğer kişilerin yanında kendisine bir çukur kazıp onlardan aşağı seviyede dururken diğer insanlara hep alttan bakar. Doğal olarak ta o çukurda olduğu sürece diğer insanlar ondan hep yukarıda olacaktır. Her durumda 1-0 yenik başlarlar. O çukuru kazanın kendisi olduğunun farkında olmadan hep birilerinin onu kurtarmasını bekler. Kurban rolünü üstlenir.

Ruhun büyümesi, öğrenmesi ve farkındalığı ile ilgilidir. Bu farkındalığı gerçekleştirmek için muhtelif teknikler mevcuttur. Tarafımdan önerilen ise, Dr. Klinghardt metoduna dayanan Psiko Kinezyoloji ekolüdür. Bir doktor hekimlik mesleğinde ruh- zihin- beden bağlantısını hiçe sayarsa, sadece hastalıkların semptomlarını baskılamakla uğraşır durur. Hem hekimliğinde tatminsiz olduğu gibi gerçekten de şifaya aracı olma şansını yitirmiş olur.

Ruh-zihin- beden bağlantısı mevcuttur ve göz ardı edilmemelidir!

Doktorlara son sözüm:

Sevgili Meslektaşlarım, kutsal mesleğinizi hastalarınızın şifalanmasını hedefleyerek kullanmanın zamanı gelmedi mi? Semptom baskılamak hekimlik değildir, hastalığı geçiştirmektir. Lütfen ruh- zihin- beden bağlantısını hiçe saymayın. Öğrenmek için bir çok kaynak mevcut. Araştırması sizlere düşer. Mesleğinizde daha mutlu olmak ve hastalarınıza gerçekten yardımcı olmak istiyorsanız, artık gelişmenin ve değişmenin zamanı gelmedi mi?

Kaynaklar:

  1. Call Dr.Susan L. Levy/ Carol Lehr, Your Body Can Talk ( Vücudun Gizli Mesajları). Prestij Yayınları, 2005
  2. Dr. Alan Beardall, Differentiating The Muscles of the Low Back and Abdomen, Selected Papers of the İnternational College of Aplied Kinesiology, 1980
  3. Dr. John Diamond, Your Body Doesn’t  Lie, Warner Books, 1979
  4. Richard Gordon, Kuantum Dokunuş, Ovvo Yayın,2002
  5. Dr. İsa Grüber, Praxisbuch Kinesiologie, Goldmann Verlag 2007
  6. Jane-Thurnell-Read, Energetisch Kompatibel?, Vak Verlags GmbH, 2005
  7. Pierre Franckh, Das Gesetz der Resonanz, KOHA Verlag 2009
  8. Dr. Friedrich Klinghardt, Lehrbuch der Psycho- Kinesiologie, İNK Verlag 2008
  9. Zhi Gang Sha, Ruh Zihin Beden Şifası, Klan Yayınları, 2014

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir