Yaşasın Kilo Verdim! Ya Peki Sonra ?

En sonunda başardınız. İstediğiniz kiloya ulaştınız. Artık çok daha mutlusunuz. Çevredeki insanlar sizin değiştiğinizin farkında. Kimisi sizi başarınızdan ötürü övüyor. Kimisi de, boşuna uğraştığınızı ve yakında zaten verdiğiniz tüm kiloları kısa bir zamanda tekrar alacağınızı savunuyor. Acaba bu insanlar sizi kıskanıyor da ondan mı böyle davranıyorlar? Yoksa bu iddiada bir gerçeklik payı olabilir mi?

Araştırmalara göre  kilo veren insanların çoğu, kısa bir süre sonra tekrar eski kilolarına dönerler veya daha kötüsü eski kilolarına birkaç kilo ekleyerek hayatlarına devam ederler. Bu fenomene yo- yo efekt denir. Yo-yo efekt üzerine yapılan deneysel çalışmalarda bağırsak florasının, yani mikrobiyotanın önemi vurgulanmaktadır. Kilolu iken mikrobiyota kilo verdikten sonra değişmezse, daha doğrusu düzelmezse, yo-yo efekti kaçınılmazdır.

Esas amaç, kilo almaya temel hazırlayan bozuk bağırsak geçirgenliği ve bağırsak inflamasyonuna neden olan etkenleri düzeltmek ve hem vücudun savunma sistemi hem de besinlerin değerlendirmesi ve emilimi için çaba sarf eden bağırsak hücrelerini rahatlatmaktır.

Lütfen Pro/Prebiyotiklerden faydalanın!

Probiyotikler bağırsaklarda yaşayan faydalı bakterilerdir. Prebiyotikler ise sindirilmeyen, fermente olabilen faydalı bakterilerin metabolizmasında ve çoğalmasında faydalı olan besin fragmanlarıdır (Örneğin: İnulin). Probiyotikler besinlerin parçalanmasında, fermente olmasında, yani değerlendirilmesinde önemli rol oynarlar. Aynı zamanda bağırsağı zararlılardan korurlar. İhmal edilen çok önemli bir konu ise, bozulmuş ve hatta iltihaplı bir sindirim sistemine derhal probiyotik vermenin doğru olmamasıdır. Bu uygulamada, hem iyi bakteriler konusunda kalıcılık sağlanamadığı gibi, fazla bakteri yükünden gelen bir kötüleşme bile söz konusu olabilir.

Dolaysıyla probiyotik uygulamadan önce bağırsaktaki geçirgenliği düzeltmek, inflamasyonu ( iltihabı) gidermek ilk başta gelmelidir. Bunun için ne önerilebilinir?

  1. Bağırsakta yerleşmiş olan ( kilo sorunu olan kişilerin %99 unda mevcut) Candida kolonilerini hedef alan terapiler. Candidabağırsaktaki inflamasyona neden olan en önemli unsurlardan biridir. Candida, besin kaynaklı şeker ve basit karbonhidratlardan ( = şeker) beslenir. Kendi üremesi için şekere ihtiyacı vardır. Yediğiniz besinlerden şekeri kullanarak sizi tam anlamıyla şekersiz bırakır. Basit karbonhidrat veya şekerli bir öğünden sonra hipoglisemi ( yorgunluk, terleme, halsizlik, baş dönmesi, uyku hali…) belirtileri genelde candida yükünün işaretleridir. Candida kolonilerini azaltmak amaçlı doğru beslenme kuralları çok önemlidir. Şeker ve basit karbonhidratlar beslenme planından istisnasız çıkartılmalıdır. Mantar / maya grubuna giren bu mikroorganizmanın terapisi için eczaneden temin edilen antifungal ilaçlardan faydalanmanız mümkündür. Ayrıca, bağırsak flora terapileri ve Candida terapisi Titreşim Tıbbı cihazları ile uygulana bilinir.
  2. Besin İntoleransları/ Alerjileri geçirgen bağırsak sendromunda sıkça yaşanan bulgudur.  İntoleranslar ve alerjiler bağırsak inflamasyonunu tetikler ve bağırsak sürekli iltihabik cevap vermekten ötürü görevini tam yerine getiremez. Besin intolaransları aynı zamanda vücudun lenfatik sistemini olumsuz etkiler. Örneğin, buğday intoleransında, buğdaydan zengin bir öğün tüketildiğinde, kişi şişkinlik ve özellikle el ve ayaklarda ödemden şikayetçidir. Besin alerjilerinde veya intoleranslarından şüphelenildiğinde önerilen 2 farklı yol vardır. Size dokunduğunu takip ettiğiniz besinleri tüketmemek veya titreşim tıp yöntemiyle ( Biyofrekans ) dokunan besinleri vücuda uyumlamak.
  3. Uzun süren bağırsak inflamasyonu, kişide malrezorpsiyon olarak adlandırdığımız neticeye yol açar. Bu şu demektir, besinlerle alınan faydalı maddeler ( özellikle vitamin, mineral, vs.) bağırsak tarafından emilmiyor ve kişi faydalı maddelerin yoksunluğunu yaşıyor. Bundan ötürü gerekli mikrobensinlerin ( vitamin, mineral, vs.) takviyesi gerekmektedir. Takviyelerin doğal kaynaklı olmasına dikkat edilirse, faydalı maddelerin bağırsak tarafından emilimi daha yüksek bir seviyede gerçekleşir veböylece vücut daha hızlı faydalanır.

Yo-yo efekt oluşumu ayrıca nasıl engellenir:

  1. Karbonhidratlardan fakir proteinlerden ve yağlardan zengin beslenme planı: Sabahları protein ağırlıklı beslenin. Yumurta, peynir, zeytin tüketin. Kahvaltıda şekerli besinlere yer vermeyin (reçel, bal, pekmez).  Kabuklu ceviz, kavrulmamış badem, fındık ve fıstık sofranızda hep olsun. Mevsim sebzelerinden oluşan besinleri tüketin. İşlenmiş ve şekerli gıdalardan, beyaz ekmek ve türevlerinden uzak durun. Paketlenmiş her türlü market ürünü, glisemik indeksi yüksek, yararlı vitaminlerinden arındırılmış, posasız, ve raf ömrünü uzatmak için sağlığa zararlı katkılar eklenmiş ürünlerden uzak durun.
  2. Öğünler arasında 4-5 saat olmasını sağlayacakşekilde beslenin.
  3. Her gün en az 2 litre su için. Şekersiz olduğu sürece sevdiğiniz her türlü içeceği de tüketebilirsiniz. Üzerinde diyet yazan hiç bir içeceği ve yiyeceği tüketmeyin.
  4. Her gün bir fincan şekersiz Türk kahvesi için. Kahvaltı ve yemek arası içtiğinizde tokluk hissi verecektir.
  5. Akşam 20.00’den sonra hiçbir şey yemeyin. Şekersiz sıvı tüketimi yatana kadar serbesttir.
  6. Her gün düzenli olarak yürüyüş ya da sevdiğiniz bir fiziksel aktiviteyi yapın. Müzik eşliğinde dans etmeye ne dersiniz?
  7. Yemeklerde ve salatalarda mutlaka sızma zeytinyağı kullanın. Unutmayın, aşırı fazla tüketilmediği sürece kilo aldıran sağlıklı yağlar değildir. Esas kilo aldıran besinler şeker ve basit karbonhidratlardır. Halis, katkısız tereyağı tüketmenin de kilo kontrolünde hiçbir sakıncası yoktur.
  8. Kabız olmamaya dikkat ediniz. Kabızlık sorunu olanlar mutlaka doğru şekilde beslenmeli ve bu sorunu çözmeli. Posalı besinler ( sebze!) hem kalori açısından fakir, hem de lifli besin grubundan olmalarından ötürü bağırsak boşalımını rahatlatırlar.
  9. Glisemik indeksi düşük besinler ve özellikle proteinler uzun süre tok tutarlar.  Yıllar önce ara öğünleri içeren beslenme planları zayıflamak isteyen kişilere uygulanırdı. Araştırmalara göre sağlıklı kişilerin kilo verme çabalarından bir müddet ( 4-5 saat) aç kaldıklarında daha iyi neticeler alındığı anlaşıldı. Bu bulgu, muhtemelen pankreas metabolizması ile ilgili olduğu düşünülmekte. Açlık dönemlerinde pankreasın insülin salgılanması frenlenmiş olduğundan, kan şekeri dengede kalır ve açlık krizleri oluşmaz.
  10. Ana öğünleri lütfen atlamayın. Mutlaka kahvaltı yapın.
  11. Her öğün için 20 dakika zaman ayırın. Yavaş ve iyi çiğneyerek yemek yiyin. Unutmayın ki, doyma sinyalinin beyine ulaşması ortalama 20 dakika sürer. Yemek yerken başka şeyle meşgul olmayın. Yemeğe adapte olun.

Önemli Not: kilo vermek isteyen kişilerin, mutlaka bir hekim tarafından öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir. Kiloya neden olabilen hastalıkların tetkiki yapıldıktan sonra kilo verme aşamalarına geçilebilinir.

Kaynakça:
Şeker-Nizamettin Sırrı Kazancı
Kandida-Nizamettin Sırrı Kazancı
Diyabet ve Zayıflama Kürleri-Dr. Ümit Aktaş
Gerçek Tıbbın 10 Şifresi-Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay
Obezite ve Diyabete çözüm Var- Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay
Bilimsel Gerçeklerle Kilo Vermenin ABC’si- Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir